15 Ekim 2010 Cuma

KIRMIZI



Biten her aşkın arkasından ağıtlar mı yakılır bir ölüyü gömercesine? Son dua nedir? Ben hiç duymadım onu. Hiç yanımda birinin arkasından gittiği için ağlamadı birileri. Ama öğrendim ben işte her gidenin arkasından ağlamayı. İç güdüsel bir olaydı bu. Tıpkı gözümden akan her damlanın sonunda kuruması kadar normal bir olay. Şimdi ise biten her aşk bir yerlerimi yaralıyor. Bakamıyorum kanıyor. Ah kırmızı. Rujum kadar içten ve güzel. Kırmızı işte her şeyin başlamasında ve bitmesinde rolü olan o renk. Tek suçlu o işte. Benim hayatım o renkli şekerlerin dışındaki ambalajlar kadar canlı ve albenili olamadı hiç. Öyle sandılar hep güldüğümden. Bu yüzden herkes bakıp geçti. Evet, baktılar ve geçip gittiler. Ve şimdi tek düşmanım aynalar. Hepsini kırdım, yere düşen parçalarını da ters çevirdim. Sırf birazcık da olsun görmemek için kendimi. Ama hala canım yanıyor. Ayaklarım acıyor geçtikçe. Kırmızı ayaklarım. Eğilip toplamayacağım o parçaları. Anılar gizli her bir ayna parçasında. Anılarımızı çöpe atamam ki. Sana bir şarkı yazmak geldi şuan içimden. Ama sesim hiç güzel değil. Bir bara gidip birini bulmalıyım. Önce onunla sevişip sonra sana şarkı yazmasını istemeliyim. İkinizi de aldatmalıyım. Sana sarhoş olmalıyım, olduğumda yere değil gökyüzüne ağlamalıyım. Bitirmeliyim gündüzleri, gecelerle dost olmalıyım. Dedim ya sarhoş olmalıyım. Ve bir kadeh kırmızı şarap… 


                                                                                     H.Altaylar.

14 Eylül 2010 Salı

Her neyse..

Evet kumlarla dolu su. Biz ona ne diyebiliriz ki. Of kafam karıştı yine. Senin yanındayken hep böyle oluyor zaten. Sahildeyiz işte deniz falan. O sesler su sesleri işte. Bide sen yanımdasın unutmamak lazım. Gündüz olmasına rağmen gökyüzünde olmayan bir dolunay ararız bazen. Sonra bulamaz gözlerimiz acıyana dek güneşe bakarız biz. Fark etmez güneş falan olmasa da olur. Sana bakarım ben. Bir şeyler mırıldanırım içimden. Sen duyma isterim gizli. Seni sevdiğimi ne kadar sevdiğimi bilme işte boşver. Sonra sanki duymuş gibi bir anda bana bakarsın ya. Dışımdan mı söyledim tanrım? Çok korkuyorum. Hayır dışımdan söylemiş olamam. Sesim kuşların sesine karışmadı çünkü ordan biliyorum. Peki niye baktın. Durdum hala bakıyorsun bende gözüm görmeyene kadar güneşe bakıyorum. Hayır bakma lütfen görmezden geliyorum işte. Hadi gözlerim çok acıdı bakmayı kes. Kafanı çeviriyorsun bir anda. Beni duyuyorsun sanki. Hiçbir şeye anlam veremiyorum. O güneş dolunay olsaydı gözlerim yanmıcaktı. Ve sen bana bakıyor olacaktın hala. Ben sana bakmayı kes demeyecektim mesela. Her neyse güneş o işte. Denizin dalgası ayaklarımıza çarpıyor. Ben yosunları sevmem. Yosunlar ayağıma dolaşıyor tiksinirim. Ama sen yosunları seviyorsun ya birden yosunları sever oldum. Her dalgayla birlikte kendime sorduğum gereksiz saçma sorulardan sıkıldım. Ben kendime soruyorum ve bir dalga daha ayaklarıma çarpıyor. Çarpan dalganın damlacıkları da yüzüme sıçrıyor. İstemsiz bir şekilde gülüyorum. Tanrım neden güldüm işte sen yine döndün bana bakıyorsun. O kadar masum gülüyorsun ki. Sana 1 saniye bakıp hemen kafamı çeviriyorum. Bilmiyorum utanmadım ben hiç böyle şeylerden ama bakamadım işte büyüledi gülüşün sanki. Sonra ayağa kalkıyorsun. Denizden avuç avuç su alıp üzerime atıyorsun. Bunu yaparken çok mutlusun. Ama ben su şakalarını sevmem. Ama sen gülüyorsun ya. Ben o an ıslanmadan geçip kahkahalarla gülüyorum. Uzaydan bakıldığında kumda dans eden karıncalar gibiyim. Gülerek yerde yuvarlanıyorum her tarafım çamur olmuş. Ne kadar aptalım hala gülüyorum. Belki bu bende değilim ki. Sinirlenirdim ben genelde. Yok bu kesinlikle ben değilim. En sonunda kes şunu diyorum seslice. Ve bir anda bana eğilen bir gölge görüyorum. Gökyüzüne bakıyorum güneşim gitmiş. Sen bana yaklaşıyorsun ama bakmamam gerek sana. Güneşim nerde ona bakıyım yine gözlerimi acıtsın. Ve sen yaklaşıyorsun lanet olsun. Evet saat 09.00 alarmı. Günaydın!




                                                                                                                H.Altaylar.

10 Eylül 2010 Cuma

Bir şey sorabilir miyim acaba?

Bir sorum var benim. Evet sadece bir soru. Ama kimselere soramadığım bir soru bu. Kimselerin bilmemesi gereken. Gizli, içim içime sır verdiğim gizli kapaklı bir gerçek kesit o kadar. Aslında şöyle de bir gerçek var. Henüz o soru ne bende bilmiyorum. Beynimde gezen karıncalara engel olamıyorum. Sesleri beni deli ediyor. Beynimi kemiriyor her biri. Çekip vurmalı diyorum kendini ama o karıncalar ölsün diye sırf. Bir soru yok ortada belki ama soruyu bekleyen cevaplar o kadar çok ki. Cevabını bekleyen sorular olur hep normalde. Yok evet anormalim ben. Ne bekliyordunuz ki? Bende sorularını bekleyen cevaplar var. Hepsi eşleştirilmeli. Bazen hayattan kesiliyorum, yaşamsal fonksiyonlarımı kaybedip nefes almayı unuttuğum zamanları hatırlıyorum. Hayır tabir-i caiz falan değil. Ciddi ciddi unutuyorum. Sonra bir afallama devresine giriyor beynim. “Napıyorum ulan ben!” oluyorum ve gözlerimi kırpmaya başlıyorum. Ama bunun nedenini de bilmiyorum ben. Mutluyum ben her şeye rağmen. Ve her mutluluğun bir kahramanı vardır. Benim mutluluğumun da bir nedeni bir kahramanı var elbet (:

9 Eylül 2010 Perşembe

Ve Dans;

Mutluluk artık benim yanıma da uğruyor. Hem de her gün. Belki de o geldiğinde mutluluğum geliyordur. Her neyse o yanımda ve ben mutluyum. Hani mutluluk 2 parmağının arasındaydı? Yok mutluluk iki kolumun arasında. Sarılabildiğim o cisim benim tek mutluluğum. Nefesi nefesime değen o varlık. Kalp atışlarımız birleştiğinde Mozart’ın o eşsiz senfonilerini ağlatır. O senfoniyi dinlerken resim nedir unutur Dali. Ve biz sarılırız. Dünya durur, zaman durur. Üzerinde bulunduğumuz her şey evrimini tamamlar. Ve bir vals. Bir tango. Bildiğimiz ve bilmediğimiz bütün dansları yaparız. Sırf biraz daha gözlerimiz konuşsun diye. O müzik hiç bitmez. Sürekli beynimizde 2 ileri bir geri. Yalanlar uydururuz, yanlışlıklar yaparız. Sırf o müzik başa sarsın diye. Yaşlanır şarkılar. Paslı bir gramofon. Plaklar eski. İlk günkü gibi. Hadi sarıl yine sevgilerin en güzeli. Bir vals yapalım. Bu sefer bakan herkesi ağlatalım…


                                                                                                          H.Altaylar.

7 Eylül 2010 Salı

Bu kadar..

Her şey çok güzel.


Hatta her şey aşırı güzel. Sen olmayınca öleceğimi sanırdım. Yok değilmiş öyle. Şimdi bir baktım ki sen baya geridesin. Yaşanmışlıklarda tozlanmış. Kimse silmeye bile tenezzül etmiyor. Sen yoksun, başkası da olmaz sanırdım. Şimdi başkası da var. Ve onunla çok ama çok mutluyum. Üstelik o yastık falan da yok. Lambayı da düzelttim. Bir tek parçan bile kalmadı reelde. Reel de değil düşlerimde de tek bir parça yok sana dair. Yoksa neden yazıyorsun ki diceksiniz. Haklı gibi gözüküyorsunuz ama değilsiniz. Bitirdiğimi dışarı ispatlama isteğimden doğan bir yazıdır bu. Çok da lafı eveleyip gevelemicem. Öyle uzun yazılar falanda yok. Bu kadar basit. İçimde 4 aydır savaş veren o basit insan artık öldü. Ve ben ben olduğum gündür artık bugün. Kaldır elleri içimde ki basit insan. Eğ kafanı ve başkalarının içine gir sorgusuzca…


                                                                                                                H.Altaylar.

23 Ağustos 2010 Pazartesi

Sahte Prens.


Duygular serzenişte artık, ellerim bile yazarken titremekte. Ve sen yine bilmiyorsun ya bu kalp sıkışmakta. Boşluklardan kaçar oldum, senin huzuruna dokunamadığım için. Senin kokunu içime çekemediğim için hayattan kopar oldum. Yok öldüm sanki bin defa. Biliyorum yaşıyorum, nefes alabiliyorum mesela. Tabi eğer buysa yaşamak ben yükseklerde uçuyorum. Dünüme baktım, dünlere. Bugünlerde değil zaten hala zihnim dünde yaşıyor. Senin olduğun o kirli kumpanyada son nefesini alıyor beden. Ve bir fotoğraf daha siliniyor o günlere dair. Fotoğrafların her biri canlanıp gerçeğe dönüşüyor. Sen çıkıyorsun içinden yanaşıyorsun. Sonra sana dokunuşumda darmadağın hayaller. Yerle bir ümitler. Uzun süreden sonra sana yazıyorum. Ama farkındayım ki; soğuk kanlıyım artık sen konusunda. Ağır ağır yazıyorum. Kalbim hızla çarpmıyor. Yazarken kelimeler dolup taşmıyor sana. Ve ruhum senin için hıçkırmıyor o karanlık gecelere. Hayallerim sen kaplı karanlığa sıkışıyor. Üstelik bu sefer arkasından iteleyen benim. Birde üzerine kavgalarımızı kilitliyorum. Mühür vuruyorum tartışmaları üzerine. Hayatta açılmaz artık. Neyse sana kalan o kin dolu duygularım bu kadar kalmıştı. Bittiğin an sahte prens! Hadi dön kendi yalan kaplı çukuruna. Elveda..







                                                                                                     H.Altaylar

24 Temmuz 2010 Cumartesi

Yalanlar..


Anlamıyorsun..
Bitiriyorum artık seni. Anlamıyorsun sen yine hiçbir şeyi anlamadığın gibi. Ama ben anladım artık gerçekleri. Oyun sandıklarımın hayatın ta kendisi olduğunu. Evet geçte olsa anladım.Yoktun sen içimde bir zamanlar. Nasıl büyüttüm ben seni bu kadar? Nasıl kendimi bu kadar incittim? Hemde senin yüzünden.. Hani seviyorduk ya. Aa pardon “Seviyordum ya.”…
Baktım şimdi takvime;
86 gün,
2064 saat,
123840 dakika,
7430400 saniye,
445824000 sanise…
Bunları sayıyorum ben belki de.
Ama bu kadar uzun boylu değil. Bu kadar abartamam ben seni. Baktım ki şimdi abartmışım seni çok. Sen kimmişsin? Bitiyorsun işte. Bu günlerin hiçbir önemi olmayacak artık. Ve senin gözlerin git gide benliğimden siliniyor. Bir yanım bu çok kötü bir şey diye ağlıyor. Bir yanım ise çok mutlu, senden nefret ediyor. Aşktan nefret ediyor. Yine ben nasıl bu kadar büyüttüm seni. En çok istediğim hayallerin tam ortasına yerleştirdim. Nasıl yapabildim bunu ya. Sen özel biri değilsin. Sen özel biri olmayacaksın artık benim için. Acılarım büyüyor git gide. Çünkü sen küçülüyorsun artık gözümde. Git tamamen kaybol ben acı çekerim. Alıştım üstelik buna. Acı çekmeye aşığım ben sanırsam. Kendime zarar vermeye. Bakıyorum yine eski fotoğraflara çok az anlamı var artık benim için. Küçük küçücük bir tebessüm beni hüzne boğan. Bu kadar. Sen öyle kötü birisin ki kendin değil fotoğrafların ağlatıyor beni. Ama ben istemiyorum seni. Sakladım fotoğrafları da. Ama silemedim işte.. Ne yazık ki silemedim. Az değerin kaldı. O da bitsin. Fotoğraflarında olmayacak artık bende. Sesin silindi. Görünüşün gitti. Yastığı da yıkadım üstelik. Ama hala ağlıyorum sevgili. Sensizlikten değil belki. Bende bıraktığın boşluk büyük. Çünkü ben seni her şeyim yapmıştım. Yapmamam gereken olmaması gereken yere koymuştum seni. Bu yüzden ağlıyorum yine. Seni sevdiğimden falan değil. Evet seni sevmediğimden ağlıyorum ben her gün…

                                                              
                                                                            H.Altaylar

Yalan atıyorum.. Yastığını falan yıkamadım…

22 Temmuz 2010 Perşembe

Ah Yalancı Pinokyo..

Birileri anımsasa artık bizi!

Birileri hatırlasa ya artık bizi. Birileri mutluluğumuzu konuşsa. Çınlatsa ya artık o paslı kulaklarımızı. Birileri de yermek yerine övse ya bizi. Sorsalar ya sana ne kadar sevdin diye. Sende “Hiç.” desen. Ben bir daha gülsem. Bana sormasınlar ama ben yalan söyleyemem sevgili. Hıçkırık tutar. Belli ederim kendimi. Küçük düşürürüm yine eski beni. Eski ben diyorum çünkü eskidi artık biz olduğumuz günlerdeki ben. Yok artık eskide kaldı. Senin gittiğin günden beri kaç kişiliğe büründüm ben bir bilsen. Kaç kişi gözyaşlarımı sildi ah bilsen. Kaç kişiyle seni bitirmeye çalıştım ben. Ama olmadı! Olmuyor be sevgili. Ama en azından artık şunu biliyorum. Bunu sizde görüyorsunuz. Sevgili diyorum sana, sevgilim değil. Sevgili-m eki yok artık hayatımda. Bana ait olmadığını geçte olsa anlamaya başladım. Seni düşünüyorum ben yine ama seni düşünmeden düşünüyorum. Ah çelişkilerin prensi. Baktım yine bugün fotoğraflarına. Ardından kalp atışımı ölçtüm. Yok eskisi gibi atmıyor. Gerçekten eski formunda değil. Seni görünce yine bir heyecan var sevgili. Ama bu o çeşit bir heyecan değil. Belki sadece özlem. Ama en azından biliyorum artık. Ben seni sevmiyorum. Ama en azından biliyorum artık kendime yalan söylemiyorum. Bir mevsim geçti neredeyse. Baktım yine sana sen 3 ay öncesinde kalmışsın. Ordasın hala eski görünümünde, eski benliğinde.. Ama ya ben? Ben neredeyim sevgili? Kimin kalbindeyim? –Kimsenin.. Biliyorum. Bu kalp senin için atmıyor artık. Bunu biliyorum. Ve bunu herkes bilsin istiyorum artık ben senin için ölmüyorum.. Esen rüzgar kadar hırçınlığın var artık bende. Gözlerimi kesme diye senden saklıyorum. Kapatıyorum sıkı sıkı. Hatırlamayayım yine diye seni. Acıtma gözlerimi. Kalma gözlerimin derinliğinde. O yüzden o rüzgarlar sen olmasın sevgili. Herkes olsun incitsin beni. Ama sen kırma beni sevgili.Düşünüyorum yine ben seni neden düşündüğümü bile bilmeden. Hani sana yazmıyorum artık ben diyordum ya. Yanılmışım. Bak ben hala sana yazıyorum. Ama bu kez farklı yazıyorum. Sana yalvarmıyorum bu kez sanırsam. Mesela şuan ağlayarak yazmıyorum. Anılarımızı düşündükçe tüylerim ürpermiyor, gözlerim dolmuyor. Ah yine burnun uzadı pinokyo! Yalan söylüyorsun yine. Gözlerin kağıda düşen bir damlayla seni ele verdi yine. Çabalama silmeye artık gözyaşını. Bırak herkes bilsin. Bırak zaten herkes biliyor PİNOKYO!...




                                                                    H.Altaylar

20 Temmuz 2010 Salı

Saklan Hadi..

Kimler geldi kimler geçti demek isterdim senden sonra. Ama hayatıma bir sen geldin. Bir seni doyasıya yaşadım. Bir senin gözbebeklerinle seviştim. Ve sen şimdi geçip gidiyorsun. Sen geldin ve sen geçiyorsun. Geçtiğin izlerde yok bugünümde. Onları da alıp gidiyorsun. Bir çocuk gibi inatçısın sen. Saklambaç oyununu en güzel sen oynuyorsun mesela. Ben yine ebeyim. Koşuyorum ve senin yokluğunu bile bulamıyorum artık. Yokluğunu da alıp gitmişsin sen dünlerimden. Buldum diye bağırıyorum bazen. Avazım çıktığı kadar bağırıyorum. Sesim sen yankılanıyor sokaklarda. Düşlerim canlanıyor o kapı aralarında. Sonra bedenin yok oluyor o küflü bulutlarda. Ve parmak uçlarında yürüyorsun sen. Koşuyorum arkandan. Yetişemiyorum sana be sevgili. Hızlıda değilsin üstelik. Ama sanırım o sende değilsin. Yine karıştırdım seni. Başkasına baktım sen diye. Seni ararken sokak aralarında başka kolu tuttum, ona seslendim ben. Saklanma be hadi çık artık. Söz sen kazanacaksın yine bu oyunu. Mızıkçılıkta yap sen yine. Ben sesimi çıkarmam. Zaten sen sadece görün bana. Bana gelme. Oyun oynamayalım artık birlikte. Sadece yerini bileyim. Çık saklandığın yerden…


                                                                  H.Altaylar

19 Temmuz 2010 Pazartesi

Ve SON~

Bir gün ya beni bırakırsan diye başladı herşey..

Evet o gün sevgilim. Sen dedin ya bana çok az kaldı. “Bir gün beni bırakacaksın dedin.” Bende sana kızarak “Asla!” dedim. Evet sevgilim. Ben bırakmadım seni. Bırakamadım. Bırakamazdım. Ama sen yoksun. Öyleyse şimdi hangimiz hangimizi bıraktı? Bana o cümleyi söyleyen sen misin? İnanamazdım buna. O günkü öfkemle yaşıyorum hala. Hala o günkü kızgınlığım vuruyor göz kapaklarıma. Acıyor ve yine kanıyor gözlerim. Kirpiklerim birbirine yapışıyor. Her bir damla süzüldüğünde dudağıma doğru, anılarımız akıp gidiyor. Gidiyor işte her düşen damlayla birlikte hatırlayıp sonra o anıyı da sel kaplı bir karanlığa gönderiyorum. “Kalbime.” Seni düşünmüyorum artık. Nerdesin, kimlesin? Umrumda değil bunlar. Ama neden yanımda değilsin? İşte bunu düşünüyorum ben her gün. Bana koyan başka kızlarla olmanda değil zaten. Neden benimle olamaman! Olamıyorsun. Çünkü sen mükemmelsin değil mi? Ve diğer mükemmelini arıyorsun. Arama işte. Bir mükemmel diğer mükemmeli asla bulamaz. Mükemmel kadın zaten birincide kabul etmez seni. Ve sen mükemmel bir adamsan birincide o kadına açılamazsın zaten. Evet mükemmel insan! Ardında gayet mutlu bir kalp bıraktın. Senin kırdıklarınla yaşayan, fotoğraflarınla konuşan, anılarına sarılan. Evet bu paha biçilemez bir mutluluk! Ama bitti her şey. Her şey bitti. Sen olmayacaksın diyorum hep ama tekrar oluyorsun bugünümde ve yarınımda. Ama bu kez son. Son haykırışlar son ağlayışlarım. Bir yazı okuduğumda seni hatırlayıp ağlamayacağım ben artık. Ya da sana yazılar falan da yazmayacağım. Evet sevgilim bu sana yazdığım son satırlar. Bu sana dökülen son duygular. Son kalp atışlarım senin için. Boşuna parmaklarımı yorduğum son dakikalar. Okumayacaksın zaten bunuda. Ama herkes bilmeli işte.  

Bu bendeki son sen!



                                                                          H.Altaylar

18 Temmuz 2010 Pazar

Bir varmış, Bir yokmuş..

Bir varmış, bir yokmuş diye başlayan masalların kahramanlarıyız ikimiz. Var olduğumuz kadar yokuz biz artık. Her masalın sonu mutlu bitecek diye bir şey yok zaten. Biz farklıyız bu masalda. Biz kötüyüz. Mutlu bitmez bizim hayatımız. Bizim masalımız. Sen gidersin ben beklerim. Sen gelirsin ben giderim. Bu böyledir hep. Kuraldır bu. Gizli bir kural. Kimse bilmez bu kurnazlıkları. Biz oynarız açık kartlarımızı. Oyun bitince ihanet edercesine yüzümüze fırlatır ve gideriz. Hadi fırlat sert olsun. Kessin derimi. Hadi uçur o can yakası kağıtlarını bana. Ben fırlatmam ama bir büyü var ya işin içinde. Rüzgar gelir uçurur o kağıtları senin yüzüne yüzüne. Ben yapmam sevgilim. Ben yapamam. İhanet edemem geçmişimize. Fırlatamam işte hiçbir şey yaşanmamış gibi. Olmaz. OLAMAZ.
                                                    


                                                                   H.Altaylar

14 Temmuz 2010 Çarşamba

Hadi Kalp Öl Artık Sen..

Beni ağlattın işte sen. Ağlatırken de yüreğin burkulmadı üstelik. Üstelik o zaman bile yanımda değildin sen. Hiç olmadığın gibi de zaten. İşte hala beni ağlatıyorsun. Konuşmadığın, bakmadığın, yanımda olmadığın halde. Çok başarılısın sen bu konuda. Ağlatıyorsun işte durmadan. Kaç ay geçti üstünden dinmedi hala hıçkırıklarım, kapanmadı o zehirli yara. Pansuman denen bir çare bulunamadı yokluğuna. Dinmiyor işte kanamam. Acımıyor da artık üstelik. Mazoşizmin doruklarında ben kendime zarar veriyorum her gün. Bedensel zarar değil bunlar. İçime atıyorum. İçim acıyor. Ve yine içim seni özlüyor. Yokluğuna ruh değil beden bile dayanamıyor artık. Dedim ya işte ben her gün sana ağlıyorum. Bir kalbi ağlattın sen. Gözler değil artık nasır tutmuş kalpteki çocuk ağlıyor. Çok içli ağlıyor be sevgilim. Nedendir bilmiyor bazıları. Bazıları değil kimse bilmiyor. Saklıyorum ben seni en derinlerde. Kendimden bile saklıyorum. Kimseler dokunmasın istiyorum sana , dokunamasın o narin derine. Yakmasınlar canını. Bakmasınlar bile onlar sana. Dedim ya daha öncede. Ben sanırım seni özlüyorum dakikalarımda. Olduğun günler değil olmadığın günlere bölüyorum tutam tutam anılarımı. Her günde bir anımızı paylaştım ben. Sakladım o tuzlu denizlere. Kimse sevmez o tuzları. O yüzden saklıyorum ben seni. Kimseler yanlış tanımasın diye seni. Olmuyor bir yerden açık veriyorum patlıyor yine gözyaşlarım birdenbire. Ve tuzlar yakıyor sen kaplı derimi. Neden diyorum? Neden? Bu kadar basit birimiyim? Sana dayanamayacak kadar. Nesin ki sen? Ne çeşit bir uyuşturucumsun benim. Çokta yanımda değildin üstelik. Seninle bir hayat paylaşamadık. Ama neden bir hayat paylaşmışız gibi hissediyorum? Nasıl yaydım ben seni ömrüme bu kadar? Nasıl sevdim ben seni? Ve nasıl ihanet ettin şimdi sen bana? Acımadan, utanmadan, sıkılmadan. Dedim ya başarılısın sen bu konuda. Hadi kalp yeter bu kadar içe kanadığın. Yeter bu kadar dibe vuruşların. Sök onu at içinden. Gitmiyorsa eğer kalbini de at paramparça. Onun kırıkları düşsün yerlere. Ama izleme gözlerim. Bakma sakın ona. Ağlarsın sen yine dayanamazsın. Neyse kalp öl sen artık…


                                                                        H.Altaylar

Küçücük Bir Tebessüm..

Yine bir heyecana kapılmış gidiyorum ben. Yine kendimi kandırıyorum. Bu işi çok ama çok iyi yapıyorum ben. Ama en azından bu kez sana yazmıyorum. Evet bu kez sana değil bunlar. Aslında sana değil bile derken sana yazdığımın farkındayım. Al işte sadece kendimi kandırıyorum. Sadece kendimi. Başkasını bile kandırmaya yetmiyor zaten aklım. Herkes anlıyor. Onlarda anlamamış gibi yapıp beni kandırıyorlar belki. Bu çok saçma çok yorucu. Her neyse işte. Dönüyor bu hayat denen dönence. Sen gidiyorsun başkası geliyor. Sen yine gidiyorsun ve yine bir başkası. Ama sen sürekli gidiyorsun. Ben sürekli bir başkası gelsin istemiyorum. Ama eminim buna artık. Siluetin kayboldu hayalimde. Senin kokun sarılı o saçma yastığada sarılmayı bıraktım. Silikleşiyorsun yavaş yavaş. Kayboluyorsun dünlerimden bugünlerimden ve geleceğimden. Anılarımdan da koşarak kaçıyorsun sen. Koş zaten hızlı çok hızlı. Uzaklaş artık benden. Az kaldı çok az. Biteceksin artık bende. Küçüleceksin artık gözümde. Adın geçtiğinde tek bir anım olsun istiyorum seninle ilgili. Küçük küçücük bir tebessüm…

                                                          

                                                                      H.Altaylar

11 Temmuz 2010 Pazar

Her Şeyi Bıraksakta..

Bıraksam tamamen sigarayı diyorum. Sana başlasam. Sen daha çabuk öldürürsün beni. Daha çabuk dindirirsin içimde yanan kor ateşleri. Seni çeksem bu kez içime ben. Dumanın bol olsa. Her içime çektiğimde gözlerin girse içime içime. Öksürsem ama mutlu olsam. Sen girsen içime. Damarlarımda dolaşsan. Kanıma karışsan. Ne çok isterim bunu ben. Her güzel şeyden daha çok. Bir de içkiyi bıraksam artık diyorum. Sen olsan sadece. Zaten sarhoş ediyorsun beni. Ne gerek var ki onlara. Sen olsan karşımda göz ucunla baksan bana. Bir gülüşün.. Ben zaten Nirvana’ ya varırım o dakika. Hele bir de nefesini hissetsem. Başka ne isterim ki. Başka ne bundan mutlu edebilir ki beni? Alkolik olmak isterim ben senle. Her gün durmadan kana kana seni içmek. Var mı daha güzel bir içki senden? Daha kafa yapan? Doruklara çıkaran? Beni mutlu öldüren başka bir çözüm var mı? Yavaş yavaş tüket beni sevgilim. İçten fethet, kalpten. Sonra ölüm basit zaten. Çok basit senle ölüm…


                                                            

                                                                     H.Altaylar

10 Temmuz 2010 Cumartesi

Yalanlar Eser Rüzgarla Karışık..

Neden inanırız o küçük sahte yalanlara?
Neden verilen sözlere kapılır gideriz?
Hadi kapıldık, hadi inandık.
Peki inandıranlar nerde, söz verenler nerde?
Hani sözleriyle mi yok oldu yoksa onlar?
İnanmıştık oysa, “sonsuz olcaz” denilen o küstah yalanlara.
Beni bırakmaz derdik hep.
Emindik kendimizden, çok emin.
Çünkü onların sözlerine her şeyden çok güveniriz, hatamız buradadır.
Sonra bir bakarsın ki sözler değil kendileri bile yoklar..
Keşke sözler verilmeseydi sevgilim.
Verilmeseydi de sen yine burada olsaydın.
Keşke sahtelikler, o küçük yalanlar gülmeseydi arkamızdan…


                                                              

                                                                     H.Altaylar

7 Temmuz 2010 Çarşamba

Aldatanlar Aldatılmazmış..



Ne yani çiçeğe böcek diyebilir misin sen?
Göremez misin arasında ki o devasa farkı?
Ne yani sevmediğin birine sevgilim diyebilir misin sen?
Göremez misin kalbinde ki boşluğu?
Yalanlar, yalanlar, yalanlar..
Kendimi kandırmalar yine ve yine. Ne yapalım yani ağlamaktansa, böylesi daha iyi hiç olmazsa. Eğlenirmiş gibi gözüküyorum aynaya baktığımda. Evet gülebiliyorum ben. Yani dış dudak hatlarımı gerdiğimde gülermiş gibi gözüküyorum. Her şeyin bir yapmacık çaresi var yani. Mesela senin olmadığın boşluklara başkalarını koymak gibi. Korkma sakın sen. “Aldatanlar Aldatılmazmış.” Ben yine seninleyim ilk günkü gibi. Kural bu çünkü. O meşhur “Altın Söz” bu…


                                                             H.Altaylar

Mutlu Sonla Biter Sanma Bu Filmi..

Benim son nefesimi kana kana içtin sen! Aynı dalgalara susayan denizler gibi. Hiç bıkmadan aldın canımı her seferinde. Evet ben her dakika daha çok öldüm. İtiraf ediyorum benim o dakika kalbim durdu. Seni ararcasına gecelere ağladım ben. Çok ağladım. Anılarımızı yaktın kül ettin sen. Aynı bir ölü cesedi yakarcasına yaktın beni. Ama olsun senin elinden ölüm tatlı. Hadi gel sen öldür beni yine. Nefret ediyorum senden de. Ama gel. Sadece nefesini hissedeyim artık şu bedende. Hadi arkadaşım ol gel. Bana arkadaşçasına bak artık o gözlerden. Ama yine ve yine gel. Özlüyor bu gözler seni. Nefesini hissetmeyeli kaç ay oldu bilmiyorum. Ben saniyeleri sayıyorum sadece. Her saniyede boğuluyorum. Kurtulamıyorum işte boğuldum ben. Hadi gel kurtar beni son kez kurtar. Ya da gitsin artık gecelerimden hayalin. O gözlerin gitsin. Yalnız bıraksınlar beni, yapayalnız. Sen yoksun ama hayalinle yaşıyor bu ruh. Sen diye bakıyor başka gözlere. Sen diye bakıyor diğer kokulara. Ya da her neyse gelme sen. Zaten gelmeyeceksin. Hiç gelme. Ben hayalinle bir film yaratırken sen otur ve sadece izle. Umarım beğenirsin sonu ölümle biten bu filmi. Beğeneceksin de zaten. Sonunu senin yazdığın, baş kahramanını senin oynadığın filmi. Kim beğenmez ki sonunda beni öldürürken gülen seni?

                                                                     H.Altaylar

6 Temmuz 2010 Salı

“Biz Eski Sevgiliyiz, Yeniden Barışabiliriz!”

Eskiden sevdiğin ve sonradan unuttuğun bir şarkıyı yeniden dinlemek gibidir aslında bu. Tam en güzel sözünde, seni en çok anlatan satırda kalbin sıkışır, nefes alamazsın ve sen hala mutlusundur ya. Mutluluktan ölecek vaziyettesindir hatta. Her neyse böyle bir şey işte. Ben seni unutmuşken, sen beni unutmuşken, biz unutulmuşken.. Tekrar birilerinin bizi anması ve yaşatmasından doğan aşkımız depreşir belki bir gün. Belki o şarkı tekrar dinlenir ve bir bakarsın ki o şarkıyı artık birlikte dinleriz. Bu kadar basittir aslında. Ama bir o kadar da zordur. Yalanlarla saklı bu çocuktan kaçıyor artık ruhum. Evet artık ruhum bedenimi terk ediyor. Sana geliyor. Ve sen bedene dönüyorsun yeniden. Yapma, yok artık! Hadi aç sesi ve o şarkıyı dinle son kez benim için. Bizim için. Belki bir gün diye başlayan ve bir türlü olamayan o garip güftesi için…




                                                                      H.Altaylar

Extreler

Dertler bir bir sıralanmışken alışveriş listesi gibi bir kağıda, ben hangisini alsam şaşırıyorum. En ucuzları bile yakıyor canımı. Kötü anılar, kötü dertler. En lazım olandan başlıyorum listeye, içimi burkuyor, canımı yakıyor ve ben yine en dibe atıyorum acımı. Borçlarımı herkesten saklıyorum. Birikiyor borçlar, faizler biniyor üzerine. Taksitler her ay değil dakikalara bölünüyorlar, yakıyorlar her dakika canımı. Bitirmek istiyorum biran önce bu borçları, bitsin rahatlıyım diyorum kendi kendime. Bu yüzden kredi çekip hepsini birden ödemeye karar veriyorum. Ama bu sefer yük artıyor, ödeyemiyorum. Hacizde geliyor sonunda kalbime. Acıların ve dertlerin en büyüğünü yaşıyorum. Alışveriş yaparken ki eğlencem hüznüm oluyor. Ve kalbim git gide yavaşlıyor. Ölüyor. Hadi öde borçlarını teker teker. Kapansın hepsi. UNUTULSUN.



                                                          06.Temmuz.2010

                                                                H.Altaylar

5 Temmuz 2010 Pazartesi

...

Açtım yine o anılarla dolu; tozlu, pas tutmuş defteri.Ve elime hakim olamıyorum yine, elimin yaptığı kötülüğe.Beynimden çıkan yalan düşünceleri dolduruyorum yine sana ben.Olması gereken ama bir türlü olamayan o yalan düşünceler.
UNUTTUM!
Evet, asıl büyük en büyük yalan.Ne olurdu ki bir silebilsem? Kim ki o? Yanımda olmayan birini nasıl unutamıyorum? Ve tabiki de bir daha yanımda olmayacak birini. İşte bu mantık uyuşmazlığının doruk noktası. Nasıl olur bu? Her şeyi araştırıp çözüm bulan bilim adamları bunu da araştırıp bir sonuç çıkarsınlar artık. Her şeyi çok bilen tipler bunu da açıklasınlar bana zahmet olmazsa. Düşünmekten beynimi kaybetmek üzere olduğum şu günlerde eğleniyorum aslında her şeye rağmen yinede.İçiyorum bardak bardak, sarhoş oluyorum her defasında.Ve yeni maceralara imzamı atıyorum birer birer.
Uyuyorum ve yine her şey başa dönüyor. DEJAVU denilen olay her seferinde yokluyor beni, kapımı çalıyor ve ben yine saklanıyorum. Kendimden kaçıyorum aslında. Bildiğim gerçekleri kendimden saklıyorum. Sabah uyanıp gözlerimi ilk açtığımda istenmez bir günaydın gibi gözümün önündesin yine. Hadi git! Gündüzler olmasın, uykular tutmasın. Geceden kalma tabirine uygun düşeyim bu kez ve her defasında. Sen bana günaydın deme bu kez. Lütfen her güzel maceranın bitiminde uyku olmasın. Ben yine kendimi kandırıp eğlenirken baş başa kalayım. Eğlenceli yalnızlık…



                                                         05.Temmuz.2010

                                                            H.Altaylar

YAĞMUR DAMLASI

Yağmur yağıyordu dün gece yine.
Sessiz sessiz,
Usul usul.
Nasıl bu kadar sakindi?
Nasıl gürlemezdi gök?
Nasıl çakmazdı şimşek?
Merak ettim..
Konuşmaya çabaladım onlarla,
Ama bir tanesi bile konuşmadı benimle.
Bir damladı bile.
Bırak konuşmayı bakmadılar bile bana,
Takmadılar, umursamadılar.
Bu gece yine yağmur yağıyordu,
Yine konuşmadılar.
Çok hüzünlü yağıyordu yağmur,
Ama penceremde tek bir damla bile yoktu.
Bir ıslaklık vardı gözlerimde.
Aynaya baktım..
Yağmur sandığım,
Aslında gözyaşlarımdı.
Yine usul usul kaydılar gözlerimden dudaklarıma,
Ardından bir hıçkırık,
Artık dudaklarımda ağlıyordu…


                                                             18.Mart.2010/Perşembe

                                                                         H.Altaylar

SEVMEK

Seni sevmediğimi biliyorum!
Bunu defalarca kendime söylememe rağmen engel olamıyorum.
Seni sevmiyorum!
Sende beni sana çeken bir şey var gibi.
Konuşmaların, gülüşün, sıcaklığın..
Tekrar tekrar seni sevmiyorum!
Neden bilmiyorum ama seninle olmuyor, sensizde olmuyor.
Bıraktım artık kendimi.
Hayat götür sen beni.
Senle yapamayacağımı biliyorum.
Çünkü seni sevmiyorum!
Peki niye rüyalarımda seni görüp her gün seni düşünüyorum?
Belki de senin beni sevdiğini bilmek beni sana bağlıyor.
Çünkü biliyorum, ben seni sevmiyorum!
Seni niye diğer kızlardan kıskanıyorum?
Niye sigara içtikçe dertlerimin azalması yerine seni düşünerek iyice içime çekiyor ve ağlıyorum?
Midem üşüyor.
Titriyorum
Mesaj çektiğimde karşılığı gelmeyince neden şüpheleniyorum?
Sen bana “Seni Seviyorum!”dediğinde neden “Bende!” diyemiyorum?
Diyemem.
Çünkü ben seni sevmiyorum! …


                                                              22.Eylül.2009/Pazartesi

                                                                        H.Altaylar

RAKS EDERKEN ZAMANLA RUHUM

 Bugün ne günlerden?
Nasıl geçiyor zaman?
Nasıl akıyor durmaksızın saniyeler?
Nasıl kovalıyor yelkovan akrebi?
Bir aşk yaşarcasına..
Peki ya aldatabilir mi akrep yelkovanı?
Sadece o varken,başbaşalarken..
Oysa yalnız değillerdi ki;
Aşkı bilmez yelkovan,
Zamanla aldatır onu.
Rakamlarla,dakikalarla aldatır.
Dönerken merkezinin etrafında raks eder sanır kendini.
Adeta mist eder kokuları tüm bedenine,
Evet, aldatır onu tüm iğrençliğiyle..


                                                             12.Nisan.2010/Pazartesi
 
                                                                         H.Altaylar

YOKSA SEN YOK MUSUN?

Bizi yaratan kıskanırdı bizi,
Mutluluğumuzu..
Gözlerimiz kapalı sarılırdık ya hep,
Başkalarını görmek istemezdik,
Başkaları olsun istemezdik,
Sadece sıcaklığın olurdu yanımda.
İki bedenin bir beden oluşuna şahit olurdu onlar,
Ama onlar sadece şahit olurdu.
Ben yaşardım seni..
Senin nefesini alırdım,
Senin sesini içerdim.
Ama şimdi yoksun ya;
Senin kokuna susadım.
Üşüyorum,
Yok artık sıcaklığında.
Seninle mi gitti o da?
Başka kalpleri mi ısıtıyor yoksa?
Ben üşüyorum.
Fırtına çöktü bedenime,
Ve sen hala başka kalpleri avutuyorsun..
Göremiyorum artık seni.
Yoksa sen yok musun?...


                                                             23.Mayıs.2010/Pazar

                                                                      H.Altaylar

TAKLİT

Taklidimi yaparcasına yaşadın hayatı,
Kızdım bende sana, küçük çocuklar gibi.
İkimizde taklit ettik birbirimizi,
Zorladık durduk.
Birlikte olabilmek için.
Kavga ettik, dalga geçtik,
Ama sevdik, sonsuz sevdik.
Yaşama kattık birbirimizi.
Kendimizi birbirimiz yerine koyduk,
Ve yine kendimizi kandırdık.
Seven insan zaten kandırmaz mı?
Evet sevdik.
Evet bizde kandırdık…


                                                                18.Nisan.2010/Pazar

                                                                          H.Altaylar

YOSUNLAŞTIK



Yemyeşildi aşk!
Suyun içinde balıklar kıskanırdı,
Bakarlardı kısık gözlerle bize,
Aşkımıza.
Bende kıskanırdım zaten bizi,
Düşünürdüm kara kara,
“Neden bu kadar mutluyuz?” diye..
“Bir şey vardır mutlaka bunda da” derdim..
Doğruymuş sevgilim,
Her aşk ölümü tadarmış.
Yosunlaştık biz artık,
Tıpkı diğer sevgiler gibi.
Bazılarına hala güzel gelirken,
Kimi kalplerde saçmalaştık…


                                                                   23.Mayıs.2010/Pazar

                                                                              H.Altaylar

27 Mart 2010 Cumartesi

Şizofren



Bir şizofrenin gözleriyle bak hayata;

Hiç bir şeyi anlamadan, bilmeden

Hiç bir şeyi önemsemeden,

Yaşamayı bile bilmeden.


Bir şizofren ol hayata karşı;

Geç bütün dalganı hayatla,

Bağır tüm hırçınlığınla,

Duyur herkese sesini.


Çal bir şizofrenin kalbini;

Tüm deli bakışlarını yap,

Ürksün herkes, korksun.

Kaçsın senden,uzaklaşsın.


Ve şizofren oldun sende;

Artık üzülür müsün? Hayır!

Artık eskileri anımsar mısın? Hayır!

Sen artık korkabilir misin hayattan? Hayır!


Artık herkes şizofren;

Herkes kalpsiz,

Herkes duygusuz.

Tanrı bile şizofren artk..